Ülkemizde 2000 ve 2023 yılları arasında erişkin astımlı hastalarda yaşam kalitesini etkileyen toplam 31 çalışma yapılmıştır (Tablo 1). Bunların yıllara göre dağılımına baktığımızda 2005 ve 2014 yıllarında dörder yayın görülürken, diğer yıllarda genelde homojen olarak bu konuda yılda sadece birer yayın yapıldığı dikkati çekmektedir (Şekil 1).
Bu çalışmaların yaklaşık yarısında (14 araştırma) komorbid durumların yaşam kalitesini nasıl etkilediği araştırılmıştır; horlama ve apnenin yanısıra (1), yaşlı hastalarda psikolojik durum bozukluğunun (2), irritabl barsak sendromunun (3) ve modun düşük olmasının (4), diğer bazı çalışmalarda da, kişilik bozukluğu ve kişilik bozukluğu ile beraberindeki reflü ve rinokonjuktivit varlığının (5,6), anksiyete ve depresyonun yaşam kalitesini bozduğu gösterilmiştir (7). Bunların aksine Çoban ve ark. atopik durumun, Kalpaklıoğlu ve ark. astımla birlikte rinit varlığının yaşam kalitesini çok etkilemediğini bulmuşlardır (8,9). Aynı araştırmacıların 2006 yılında yaptıkları farklı bir çalışmada vücut kitle indeksinin (VKİ) yaşam kalitesini etkilemediğini saptanmışken (10), 2020 yılında Özbey ve ark. obez hastalarda diyetle kilo kaybının yaşam kalitesini artırdığını belirlemişlerdir (11). Pandemi döneminde yapılan bir çalışmada ise, astımlıların stress ve korku seviyeleri daha yüksek bulunup yaşam kalitelerinin bozulduğu gösterilmiştir (12).
Yaşam kalitesi ile ilgili yapılan çalışmalarda ikinci sıklığı (6 araştırma) PEF takibi, yazılı tedavi planı, şekillerle anlatılan tedavi planı ve inhaler kullanımına yönelik eğitimler gibi farklı hasta eğitim yöntemlerini içeren araştırmalar oluşturmakta olup, hepsinde yaşam kalitesinin eğitimle iyileştiği görülmektedir (13-18). 2015 yılında Cingi ve ark. POPET adlı mobil telefon uygulaması kullanımının da yaşam kalitesini artırabileceğini saptamışlardır (19).
Beklenilenin aksine yaşam kalitesi anketleri ile ancak 4 araştırma bulunmaktadır. Bunlardan üçünde SF-36 anketinin Türkçe versiyonunun etkinliği ve güvenilirliği araştırılıp etkin ve güvenilir bulunmuştur (20-22). Bir çalışmada kronik öksürüklü hastalarda özel yaşam kalitesi anketi kullanılmış ve olumlu sonuçlar elde edilmiştir (23), farklı bir çalışmada ise AQLQ anketinin etkin ve güvenilir olduğu bildirilmiştir (24).
Bunlardan farklı bir konu olarak, 2006’da Şahin ve ark. yaşam kalitesinin düşük olmasının astım harcamalarını artırdığını göstermişlerdir (25). Bir diğer çalışmada da astım kontrolü ile yaşam kalitesi ilişkisi değerlendirilmiş ve birbiriyle ilişkisi olmadığı vurgulanmıştır (26). Başka bir çalışmada, astımlı hastalarda kinezyofobi seviyesi yüksek ise yaşam kalitesinin ve fiziksel aktivitelerinin bozulacağı belirtilmiştir (27).
Bazı çalışmalarda da astımda değişik tedavi yöntemlerinin yaşam kalitesine etkileri araştırılmış, bunlardan birinde postmenapozal kadınlarda inhaler tedavi (28), diğerinde nazal polipin eşlik ettiği astımlılarda montelukast tedavisinin etkileri değerlendirilmiş (29) ve her ikisinde de olumlu sonuç elde edilmiştir. Son yıllarda ise ilginç olarak paramedikal yöntemlerden Paranayama nefes tekniği (30) ve yoganın (31) solunum fonksiyonlarını iyileştirerek astım kontrolünü arttırdığı, dolayısıyla yaşam kalitesi üzerine pozitif etkisi bulunmuştur.
Ülkemizdeki astım yaşam kalitesine yönelik çalışmaların ağırlıklı olarak psikolojik etmenler, mod, komorbiditeler gibi parametrelerle ilişkisine bakılırken, yaşam kalitesi anketlerinin popülerliğinin arttığı dönemlerde buna yönelik çalışmalar yapılmıştır. Öte yandan paramedikal yöntemlerin yaşam kalitesine etkisi araştırmaya açık, gelecekte ümit vaad eden yöntemler gibi durmaktadır. Pandemi ile birlikte gelecekte Teletıp uygulamasına yönelik veri eksikliği de göze çarpmaktadır. Dolayısıyla bu konuda bilimsel araştırmalara oldukça ihtiyaç vardır.